Kayıtlar

Mayıs, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
HER SEÇİM BERABERİNDE BİR VAZGEÇMEYİ GETİRİR… Hayatımızın bir çok aşamalarında  seçimlerle baş başa kalırız. Karar almakta çoğu zaman zorlanabilir. Seçimler iyi bir okul tercihi ile başlayıp, arkasından iyi bir üniversite seçimi, meslek seçimi ve nihayetinde aile hayatını oluşturmak için müstakbel bir eş seçimi ile devam eder… Aslında seçmek diğerlerinden vazgeçmektir derler. Bence doğru bir ifade Kendimizi dünyada birçok seçim yapmak zorunda gibi hissediyoruz. Üstelik de neyi seçeceğimizi bilmeden. Hangi seçimin bizi mutluluğa, hangisinin acıya taşıyacağını bilmeden; seçim yapmak zorundayız. Varoluşumuzu gerçekleştirirken hayatın içinde yapayalnız olduğumuzu sanıyoruz. Bir yolun başındayız ve yol ikiye, sonra yine ikiye ve sonra yine ikiye sonsuza dek ayrılıyor ve biz hangi yoldan gideceğimizi bir türlü seçemiyoruz. Suflörümüz yok. Hangi yolun daha iyi hangisinin kötü olduğunu bilmiyoruz. Ama seçmek zorundayız. Seçmemek de bir başka seçim oluyor . Sonuçta “ seçmemeyi seçmiş ” oluy
DOĞDULAR YAŞADILAR VE ÖLDÜLER   Bir zamanlar doğuda çok akıllı ve bilgili  bir  hükümdar  varmış. Bu hükümdar, yeryüzünde yaşayan insanlara ilişkin her şeyi bilmek istiyormuş. Vezirlerini yanına çağırmış ve: - Bana dünyadaki tüm ulusların tarih ini yazın, geçmişte ve şimdi nasıl yaşadıklarını, hangi savaş lara katıldıklarını ve çeşitli ülkelerde gelişmiş iş ve sanat kollarını anlatın!” diye buyurmuş.Ve onlara beş yıl süre tanımış. Vezirler önünde saygıyla eğilmişler. Sonra krallıktaki akıllı adamların en akıllılarını bir araya toplamışlar ve hükümdarlarının dileğini iletmişler. Beş yıl sonra vezirler sarayda tekrar toplanmışlar. - Büyük hükümdarım, dileğiniz yerine getirildi! Dışarıya bakarsanız isteğinizin karşılandığını görürsünüz… demişler. Hükümdar hayretle gözlerini açmış. Sarayın önünde sonu ufukta kaybolan bir deve kervanı duruyormuş. Her devenin sırtında iki dev heybe ve her heybenin içinde de, marokenle güzelce kaplanmış on büyük cilt varmış. - Bu nedir? diye
Zamanın birinde evli bir adam eşi ve küçük yaşlarda olan oğlu ile birlikte sade bir yaşam sürmektedir. Ancak adamın annesi vefat etmiş olduğu için yaşlı babası da kendileri ile birlikte yaşamaktadır.   Lakin evin hanımı yaşlı kayınpederinin evdeki varlığından hiç hoşnut degildir, sürekli bu konuda dırdır etmekte ve kocasına babasını evden göndermesi için baskı yapmaktadır. Kocası da her seferinde eşine ' 'Babamın sana veya bize ne zararı var, yaşlı bir adam işte. Bir lokma yemeğini yedikten sonra odasına çekilir ve hiç sesi çıkmaz. Ben bu yaşında onu nereye gönderebilirim, zavallı adam sokaklarda mı yatsın''   diye karşı çıktıkça karısı ya baban, ya ben diye huysuzluk etmeye devam etmektedir.   Günler geçer, karısının dırdırları adamı canından bezdirmiş ve adamın kendi evinde huzuru kalmamıştır. Adam düşünür taşınır, karısının dediğini yapmaktan ve eşi ile huzur içinde geçinebilmek için öz babasını evden atmaktan başka çaresi kalmadığına karar verir.   Akşam iş
Meşhur Türk Hükümdarı   Timurlenk ‘e: - Seni erlikten   başbuğ luğa yükselten nedir?..diye sordular. Timurlenk   şu cevabı verdi : - Asla ümitsizliğe düşmedim… O kadar   zorluk la karşılaştığım halde hiç birisinden yılmadım ve bir maksadıma erişmek için bir karınca bana örnek oldu: Bir gün   düşmanlarımdan kaçmış bir harabeye sığınmıştım. Her yerden ümidi kesmek üzere olduğum bir anda gözüm bir karıncaya ilişti. Karınca kendinden büyük bir buğday danesini almış bir yıkıntının üzerinden aşırmak için uğraşıyor; fakat taşıdığı şey kendisinden büyük olduğu için sonuna kadar götüremiyor, düşürüyordu. Dane yuvarlanarak duvarın dibine düşüyor, karınca tekrar inip rızkını alıp götürmeye uğraşıyordu. Bu hal elliden fazla oldu; ama karınca da nihayet maksadına erişti. Karıncanın bu azmini gördükten sonra bende bir ümit peyda oldu. Kendi kendime:”Ben bu karınca kadar da mı olamayacağım.” dedim ve maksadıma erinceye kadar hiç bir zorluktan yılmadım.
Resim
ÇOCUK DEDİĞİN Çocuk dediğin; uslu oturur ,büyüklerin   sözünü dinler. Çocuk dediğin; "yapma" deyince yapmaz, "yat" deyince yatar. Çocuk dediğin; önüne konanı yer, yeni icatlar çıkarmaz Çocuk dediğin; ders çalışır,   dik kafalılık etmez. Çocuk dediğin; çok soru sormaz, karşılık vermez. Çocuk dediğin; paylanınca önüne bakar, evi dağıtmaz. Çocuk dediğin; herşeyi istemez, her duyduğunu söylemez. Çocuk dediğin; anasından,babasından korkar, "şimdi seni gebertirim"   denince suspus olur. Çocuk dediğin; her önüne gelenle oynamaz, büyüklerin vurduğu yerde   gül biteceğini bilir. Çocuk dediğin; verilen öğütlerin   dışına çıkmaz, ağaca da çıkmaz, kapının önüne çıkar. Çocuk dediğin; durmadan ıslık çalmaz, yemekten önce mandalina yemez. Çocuk dediğin; hep top peşinde   koşmaz, kuş peşinde de koşmaz, kız peşinde de koşmaz. Çocuk dediğin; büyüklerin bir dediğini iki ettirmez, zırtpırt televizyonu açmaz. Çocuk dediğin; söyle
En Önemli An, En Önemli Kişi, En Önemli İş... Bir zamanlar, bir kralın aklına şöyle bir düşünce geldi:  " Eğer bir işe ne zaman başlayacağımı, kimi dinleyeceğimi ve yapmam gereken en önemli şeyin ne olduğunu bilseydim, giriştiğim her işi başarırdım. "Krallığın dört bir yanına, kim kendisine her iş için en uygun anı, bu iş için en gerekli kişinin kim olduğunu ve yapılması gereken en önemli şeyin ne olduğunu öğretirse, ona büyük bir ödül vereceğini duyurdu. Bilgeler, kralın huzurunda toplandı; fakat sorulara verdikleri cevaplar, birbirinden tümüyle farklı oldu. Kral, hâlâ doğru cevapları aradığı için, yakınlardaki bir bilgeye danışmaya karar verdi. Bilge kişi, hiç ayrılmadığı bir kulübede yaşıyor; yanına halk dışında kimseyi kabul etmiyordu. Bu nedenle kral, halktan biri gibi giyindi ve yola düştü. Bilge kişinin yaşadığı kulübeye yaklaştıklarında, kral atından indi ve korumalarını orada bırakıp yola tek başına koyuldu. Bilgenin olduğu yere vardığında onu, yaşadığı kulübe