ÇOCUKLARI TANIYOR MUSUNUZ?
Newsweek dergisinin 10 Mayıs’99 tarihli sayısının kapağındaki
soru buydu. Amerikan toplumuna sorulan bu soru, “ana babaların çocuklarını ne
denli tanıdığını” sorguluyordu. Amerika’da yaşanan şiddet olaylarını yaratan
çocukların anne babaları, “onların böyle bir şey yapacaklarının akıllarının
ucundan geçmediğini” söylemişlerdi. Pek çok anne baba için de durum hemen hemen
aynıdır: “Benim çocuğum mu yapmış? Olamaz böyle şey. Benim çocuğum bunu yapmış
olamaz.”
Ergenlerin sorunlarının çoğu kez
ortaya çıkan bir olayla patlak verdiğini açıklayan araştırmalar, anne babaların
önce bir şok yaşadıklarını da belirtiyor. O zaman da yukarıdaki sorunun önemi
çok büyük: “Çocuklarınızı tanıyor musunuz? Ne ölçüde tanıyorsunuz? İç
dünyalarını biliyor musunuz? Sizinle paylaştığı şeyleri var mı? Çocuğunuzun
arkadaşlarıyla neler konuştuğunu merak ediyor musunuz? Çocuğunuzla arkadaş
mısınız?
Bunu sorduğum her anne babanın önce
tepkiyle karşılayıp, “Bilmez olur muyum, elbette tanırım, o benim çocuğum”
dedikten sonra düşünmeye başladığını gördüm. Bir süre sonra “Tanıdığımı
sanıyorum, ama belki de tam olarak tanımıyorum” dediklerini duydum. Hepimiz
“çocuklarımızı tanıdığımızı” sanırız, ama nelerini tanırız, nelerini biliriz?
Bir anne, çocuğunun hangi yemekleri sevdiğini, hangilerini sevmediğini çok iyi
bilir de “çocuğunun hayal kırıklıklarını” bilir mi? Bir baba, çocuğunun
okuldaki derslerinin hangilerinde daha başarılı olduğunu bilir, ama gelecekten
neler beklediğini bilir mi?
“Çocuklarımızın nelerini
bildiğimizi” şöyle aklımızdan bir bir geçirirsek, “tutkularını, özlemlerini,
korkularını, kaygılarını, kendisi hakkında neler hissettiğini” bilip
bilmediğimizi sorgulayabiliriz. Böyle bir sorgulamayı gerçekten içtenlikle
yaptığımız zaman, gerçekte çocuğumuzun iç dünyasındaki çok az şeyi bildiğimizi
hayretle görürüz.
Aslında “kendimizi yeterince tanıyıp
tanımadığımızı” sorduğumuz zaman da bizi çok şaşırtan sonuçlara varabiliriz.
Bu durumun çok önemli nedenleri var.
Özetle görürsek:
·
Yeni teknolojilerve
eğlence endüstrisi aile yapısını
Değiştiriyor, ergen çağındaki gençler daha çok yalnızlık içinde kalıyor.
Evlerimizdeki televizyonlar, radyolar, bilgisayarlar, İnternet, giderek “evdeki
konuşma ortamı”nı kaldırıyor, bunun yerini, herkesin kendi algısına, kendi
değerlendirmesine dayalı “tekil uğraşlar” alıyor. Bu durumun giderek artan
oranda “yalnızlaşma”ya, “birbirine yabancılaşma”ya yol açtığı görülmektedir.
Artık bir ev içindeki insanlar birbiriyle ancak günlük gereksinmeler için
konuşmakta, duygu ve düşünce paylaşımı ortadan kalkmakta, böylece ortak yaşam
değerleri de silinmektedir.
·
İletişim ve bilgi
teknolojilerinin, yaygınlaşması
yanında “pazar ekonomisi değerlerini” oluşturmakta yaygın biçimde
kullanılması da sosyal değerlerde büyük bir değişime yol açmaktadır. Bu durum
“çocuklar üzerindeki aile etkisini azaltmakta”, çevre etkisini arttırmaktadır.
Bu çevre etkisinin de başında “yaşıtların etkisi” gelmektedir. Pazar ekonomisi
değerleri ise “marka düşkünlüğü” ile, “moda ilgiler”i uyarmakla, “araba
tutkunluğu” ile, “iyi yaşamayı harcanan para miktarı”yla ölçmeyle kendini
göstermektedir. Bunların ruhsal ve sosyal doyum sağlayacak ölçüde elde
edilememesi şiddet davranışları için altyapı oluşturmaktadır.
·
Gençlerin “özdeşleşim
modelleri” büyük ölçüde
değişmektedir. Toplumların olumlu örnekleri olan “bilim öncüleri”,
“büyük sanatçılar”, “adalet savaşçıları”, “güçlü politik liderler” artık
özdeşleşim örnekleri olmamakta, yeni örnekler “çıkar dünyasının”, “şiddet
ortamlarının”, “hızlı zenginlerin” içinde aranmaktadır.
·
Gençlerin sosyal
değerlerini, inançlarını çevreleri
oluşturmaktadır. Bu yeni çevre de “yakın arkadaşlar”, “İnternet’ten
bulunan gruplar”, TV ve sinemanın imajları olmaktadır. Buralardan gelen yoğun
etkiler gençlerin “yeni sosyal değerleri”ni oluşturmaktadır. Bu değerlerle
ailelerin geçmişten gelen değerleri arasındaki fark çok büyümektedir.
Geçmişten gelen “arkadaşlık,
dostluk, dayanışma” değerleri, günümüzün “rekabetçi yarışma ortamı”nda yitip
gitmekte, yerini, ne yolla olursa olsun “üstün olma” değeri almaktadır. Gene
“dürüst olma, hak ettiğini kazanma, kendi kazandığına sahip olma” değerleri de
değişmekte, “ne yolla olursa olsun, kimin olursa olsun sahip çıkma” düşüncesi
yeni fırsatçı yaklaşımın değeri olarak ortaya çıkmaktadır.
Bütün bu etkenler birlikte
düşünüldüğü zaman, yalnızlık duygusu, bunu gidermek için sanal dünyadan arkadaş
bulma isteği (ve kolaylığı), bu yolla aktarılan yeni dünya düzeni değerleri,
12-19 yaş arası gençlerini büyük ölçüde değiştirmektedir.
Peki, durum gerçekten de böyle, ama
biz ne yapabiliriz? Bu konuyu da başka bir yazımızda ele alalım.