Mevlânâ Hazretleri Mesnevî’de bir hikâye anlatır.“Yaralı şahin kuşu, bir
yaşlı kadının bahçesine kondu. Yaşlı kadın perişan görünümlü şahine acıdı,
merhamet etti yanına aldı.Aç şahinin önüne çocukları için hazırladığı hamur
bulamacını koydu. Şahinin, önüne konan tasa gagasını daldırması ile başını
sallayarak geri çekmesi bir oldu. Çünkü şahin et yerdi, hamur bulamacını
yiyemedi. Yaşlı kadın, şahinin bu hâlini görünce üzüldü:«-Vah!» dedi, «Gagan
uzamış, kıvrım kıvrım olmuş. Yumuşacık bir hamur bulamacını bile yiyemez
olmuşsun. Senin önceki sahibin hiç mi Allah’tan korkmazdı ki, şu gaganı
düzeltmemiş hiç!..» dedi ve eline aldığı kör makas ile şahinin gagasını kesmeye
çalıştı.Şahin yaşlı kadının elinden kurtulmak için çırpınsa da, nâfile,
kaçamadı. Yaşlı kadın şahinin gagasını kesti.Şahin çırpınırken, yaşlı kadın,
şahinin kanatlarını gördü:«-Vah!..» dedi, «Senin eski sahibin sana hiç
bakmamış, şu kanatların ne hâle gelmiş, kimi uzun, kimi kısa kalmış!..»
diyerek, şahinin o güzelim kanatlarını elindeki makasla düzeltmeye
başladı.Şahin acı ile kıvrandı, çırpındı… Çâresizce pençelerini kadının koluna
attı ve tırnaklarını kadının koluna geçirdi. Yaşlı kadın, şahinin kanatlarını
-güya- düzeltirken koluna batan tırnakları gördü:«-Vah vah! Önceki sahibin
nasıl merhametsizmiş ki, bir kere bile tırnaklarını kesmemiş. Tırnakların ne de
çirkin olmuş.» dedi ve elindeki makas ile şahinin avlanmakta kullandığı
pençelerini söküp attı.Câhil ve yaşlı bu kadının elinde rezil olan şahinin
gözleri doldu. Yaşlı kadın, şahinin bu hâlini görünce hiddetlendi:“-Kimseye
iyilik yaramıyor ki!..” dedi, “Ben iyilik yapıyorum, kuş ağlıyor.” diye
söylendi. Sonra da elindeki kuşu:“-Git hadi, bildiğin yere!..” diyerek kaldırdı
havaya attı.Şahin çırpındı uçmak için… Ama kanatları kesikti, uçamadı… Acı ile
yere inmek istedi, tırnakları sökülmüştü yere de konamadı… Kendini yan üzeri
bir kulübeciğin arkasına attı.Koca koca avları, gökyüzünde süzüle süzüle
avlayan cesur şahin kuşu, câhil kadının elinde korkak bir kargaya dönüşmüştü.Çocuğu
Tanımadan, Çocuk Terbiyesi OlmazBirçok anne-baba, çocuklarını yeterince
tanıyamadıkları için, ellerindeki “şahin” bakışlı çocukları, kargaya
çeviriyorlar da, farkında değiller.Hâlbuki çocuk terbiyesinin birinci ve en
önemli maddesi, çocuğu tanımaktır.Hiçbir çocuk, bir diğeri ile aynı değildir.
Nasıl ki, gökyüzünden dökülen milyarlarca kar tanesi görünüşte birbirine
benzediği hâlde, aslında hiçbiri bir diğerinin aynı değildir; tıpkı bunu gibi, her
çocuk da bir diğerinden farklı karaktere sahiptir. Bu çocuklar öz kardeş bile
olsalar…Eğer çocukların bu farklılıkları göz önüne alınmadan, çocukların
karakterleri tanınmadan çocuk terbiyesine girişilir ise, o takdirde, şahin
karakterli bir çocuk, bir süre sonra korkak bir kargaya dönüşme riski taşır.Çocuğunuzu
Yeniden KeşfedinAlbert Einstein’ı bilirsiniz. Hani dünyanın en zeki adamı
olarak kabul edilen ünlü Alman fizikçi…Albert Einstein’ı, çocukluk yıllarında
ne öğretmenleri, ne de âilesi yeterince keşfedebilmişti.Öğretmeni, Einstein’ı
her defasında babasına şikâyet ediyor:“-Çocuğunuz öğrenim zorluğu çekiyor, bu
da diğer çocuklara öğreteceğim konuların hızını kesiyor!” diyordu.Einstein’ın
babası, artık okulun bu baskılarından bunaldığı için, oğlunu okuldan aldı ve
“hiç olmazsa bir mesleği olsun” diyerek meslek okuluna kayıt ettirdi.12 yaşına
kadar oğlunun eğitim problemleriyle boğuşan baba, elindeki çocuğunun dünyanın
en zeki insanı olduğunu bilseydi, her sinirlendiğinde:“-Senin kadar aptal bir
çocuk daha dünyaya gelmemiştir!..” diye bağırıp çağırmazdı.Einstein okulda
başarısızdı, çünkü öğretmenin öğretmeye çalıştığı konular onun ilgisini
çekmiyordu. O dönemde tarım toplumu olan Almanya’da; “İnek nasıl sağılır,
toprak nasıl gübrelenir, ağaç nasıl budanır?” konuları çocuklara öğretiliyordu.
Einstein için bunlar anlamsız şeylerdi. O yüzden dikkatini veremiyordu bir
türlü anlatılan derslere… O, kâinâttaki ince dengenin nasıl kurulduğunu,
maddenin ötesindeki mânânın nasıl şekillendiğini merak ediyordu.Yıllar sonra
onun farklılığı fark edildiğinde, bilim dünyası onun her konuşması karşısında
nefeslerini kesip onu dinlemeye başlamıştı başlamasına, ama ne yazık ki, her
çocuk Einstein kadar şanslı değildi!.. Derslerinde başarısız olan binlerce
çocuk, bir ömür boyu karga muâmelesi yapılarak; tırnakları, gagası, kanatları
yolunarak; şahini şahin yapan tüm özellikler kopartılıyor da kimsecikler fark
etmiyor bile…Tıpkı Van Gogh’un fark edilmediği gibi… Dünyaca ünlü ressam
Van Gogh’un tabloları bu gün paha biçilemeyecek kadar değerli olduğu hâlde,
yaşadığı dönemde kimsecikler dönüp onun yaptığı resimlere bakmıyordu bile…
Hatta eşi ona bir gün:“-Bırak şu gereksiz işleri de, git adam gibi bir işte
çalış!.. Evinin ihtiyacını karşıla, evde yemek yapacak bir şeyimiz kalmadı.”
dediğinde, öyle sinirlenmişti ki, atölyesinde bulunan onlarca tabloyu o gün
sokak ortasında bir parça ekmek karşılığında satmıştı. Dün bir ekmek
karşılığında satılan o tablolar, bu gün kimin elinde ise, o kişi dev bir
hazinenin sahibi durumunda…Başarısızlık, Daha Çok Dikkat Çekmemeli…Çocuğunun
eğitimi konusunda tavsiyeler isteyen bir anne:“-Kızım, Tarih ve İngilizce’de
çok zayıf. İstemeye istemeye özel derse gönderiyorum. Bu da onu çok yoruyor.
Onu motive edebilmem için ne tavsiye edersiniz?” diye sormuştu.Bense bu anneye,
kızının hangi derslerde iyi olduğunu sormuş ve anneden “matematik” dersinde
kızının çok başarılı olduğu cevabını almıştım.“-Peki, neden kızınızı
matematikte özel derse yazdırmıyorsunuz?” diye sorduğumda ise anne, omuz
silkerek:“-Gerek görmüyoruz, çünkü kızım çocukluğundan beri matematik dersinden
hep on üzerinde on alır.” demişti.Şaşırmıştım, annenin “Gerek görmüyoruz!..”
deyişine… Kızı matematik dersinde bu kadar başarılı olan bir anne, kızının
başarısız olduğu derslere gösterdiği önem kadar, başarılı olduğu derse önem
vermiyordu. Hâlbuki bu çocuğun kabiliyeti, açık bir şekilde matematik sahasında
ortaya çıkmış olmasına rağmen, anne, kızının bu başarısını, “Gerek yok!” diye
geçiştiriyordu.Hâlbuki çocuklara başarısız oldukları sahalarda ekstra
yardımlarda bulunulduğu gibi, belki de daha önemlisi, başarılı olduğu sahalarda
destek gösterilmelidir.Ancak, ve ne yazık ki, günümüz eğitim sistemi, “her
şeyden bir şey” öğretmeye yönelik olduğu için, “bir şeyden her şeyi bilmeye”
kabiliyetli çocuklar arada kaybolup gitmektedir. Hâlbuki anne-babalar,
çocuklarının başarısızlığına dikkat çektiği ve özen gösterdiği kadar (ve hatta
daha da fazla) çocuklarının başarılı oldukları sahalara da dikkat çekmeli ve o
sahalarda yollarını açmalı, destek vermelidir.Çocuğu En İyi Tanıyan AnnedirHiç
kimse, bir çocuğun kabiliyetini keşfetme konusunda anne-baba kadar bilgiye
sahip olamaz. Özellikle anneler, çocuklarının doğduğu ilk günden son güne kadar
hangi kabiliyetlerinin olduğunu anlayabilecek özel donanıma sahiptirler. Yeter
ki, bu donanımı “empati: karşısındakinin yerine kendini koyma” kanallarını
tıkamadan kullanabilsinler. Tabiî ki, her anne-baba iyi niyetlidir ve
çocuklarının geleceğini en iyi biçimde şekillenmesini ister. Ancak iyi niyet,
her zaman iyi netice vermez… Nitekim Mevlânâ’nın hikâyesindeki yaşlı kadın da
iyi niyetliydi, bahçesine konan şahinin gagasını, kanatlarını ve pençesini iyi
niyetle kesti. Ancak o güzelim şahin, iyi niyetli, ama bilgisiz yaşlı kadının
elinde rezil olmaktan kendini kurtaramadı.
<< Ana Sayfa