Kayıtlar

Yaz Kur’an Kurslarında Çocuk Psikolojisi Okullar kapandı ve çocuklar üç aylık bir tatile girdiler. Bu dönemde velilerin yoğun bir ilgisi ile karşı karşıyayız. İnsanlar çocuklarının sağlıklı bir birey olmaları aynı zamanda dinini ve Allah’ı tanımaları için çocuklarını kurslarımıza teslim etmeye başladılar. İlgi geçen yıla göre oldukça fazla hatta zaman zaman yer darlığı nedeniyle yatılı olarak çocuklarını kurslara veremeyen ailelerin sitemleri ile karşılaşıyoruz. Gittiğim her yurtta her kursta çıvıl çıvıl çocuk sesleri ile karşılaşıyorum. Vermiş olduğum seminer sonrası öğrenciler ile görüşmelerimde öğrencilerin gözlerinden ve sözlerinden yurtta bulunmanın mutluluğunu görüp duyuyorum. Yaz tatilinde çocuklar hem tatillerini yapsınlar hem de dinini öğrenmek için yaz kurslarını bir fırsat olarak değerlendirsinler. Olaya psikolojik ve sosyolojik boyutuyla da baktığımız zaman konu daha iyi anlaşılacaktır. Çocuklar üç aylık tatil boyunca okul ve arkadaş ortamından uzak kalacağı için bu
YALANLARIMIZ VE YALNIZLIKLARIMIZ         İçimiz zayıflıklarla dolu olsa da hep güçlüyü oynarız. İtiraflarımız, özellikle de kendi kendimize olan itiraflarımız en büyük zayıflıklarımızmış gibi gelir. Duygularımızı dışa vurmak için yanıp tutuşsak ta ona "Seni seviyorum" dememek için bin dereden su getirir, kendi kendimize "Onu seviyorum" dememek için içimizden binlerce yalan söyleriz. Gerçek duygularımızı ifade edememenin sıkıntısı bizi boğsa da ona "Senden nefret ediyorum" diyemediğimiz için ikiyüzlülük yapar, kendi kendimize "Ondan nefret ediyorum" diyemediğimiz için içimizden ikiyüzlülüğümüzü kendimize mazur gösterecek bin türlü bahane uydururuz.       Neden en büyük düşüşlerimizi kendimizi en güçlü hissettiğimiz zamanlarımızda yaşarız ? Çünkü, güçlülük oyunlarımıza en çok kendini kaptıran da, içinde bulunduğumuz gerçeği en çabuk unutan da gene biz oluruz. Kendi yalanlarımıza en çok kendimiz inanır, onları ölesiye savunuruz. Giderek yalanlar
AFFET BABACIĞIM             Evliliğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyor ve onun evde bir fazlalık olduğunu düşünüyordu.            Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara ulaşıyordu. Yine böyle bir tartışma anında eşi bütün bağları kopardı ve 'Ya ben giderim, ya da baban bu evde kalmayacak' diyerek rest çekti.             Eşini kaybetmeyi göze alamazdı. Babası yüzünden çıkan tartışmalar dışında mutlu bir yuvası sevdiği ve kendini seven bir eşi ve bir de çocukları vardı. Eşi için çok mücadele etmişti evliliği sırasında. Ailesini ikna etmek için çok uğraşmış ve çok sorunlarla karşılaşmıştı. Hala onu ölürcesine seviyordu. Çaresizlik içinde ne yapacağını düşündü ve kendince bir çözüm yolu buldu. Yıllar önce avcılık merakı yüzünden kendisi için yaptırdığı kulübe tipi dağ evine götürecekti babasını. Haftada bir uğrayacak ve ihtiyacı neyse karşılayacak, böylelikle eşiyle de bu tür sorunlar yaşamayacaktı. Babasına lazım olacak
ANNE Anne kendi dünyasında bir kutup varlıktır. Kâbe, topyekün kâinat hakikatinin; Mekke umum beldelerin, dimağ bütün bir bünyenin ruhu, mânâsı, özü ve atlası olduğu gibi, anne de âile cüz-i ferdinin temeli, direği, esâsı ve Yaratıcı Kudret’in de en önemli bir malzemesidir. Yuvada herşey onun etrâfında döner, ona dolanır ve ona dönüşür. O ise, kutup yıldızı gibi hep kendi çevresinde döner ve ucu gökler ötesi bir yörüngede yol alır. Evet anneler, dünyada ukbâ eksenli varlıklardır. Hilkatteki rol ve istihdamlarıyla elde ettikleri mükâfatları, çektikleri meşakkat ve sıkıntılarıyla gördükleri mukabele arasındaki tenâsüb-süzlük bu gerçeğin en açık delili. Bunun böyle olduğunu anlamak için uzun boylu araştırmaya da gerek yok; onların bir ömür boyu neler ekip neler biçtiklerine, neler çekip neler bulduklarına göz ucuyla bakmak bile yeter sanırım.. Simaları cennetteki hûrilerin yüzleri kadar uhrevî, bakışları meleklerinki kadar derin, duyguları da ruhânîlerinki kadar durudur annelerin.. onl
SEVGİ , ZENGİNLİK , BAŞARI Alışverişe gitmek üzere evden çıkan bir kadın, kapısının karşısındaki kaldırımda oturan bembeyaz sakallı üç yaşlıyı görünce önce duraksadı, sonra onları, tüm içtenliğiyle evine davet etti: "Burada böyle oturduğunuza göre, üçünüz de kesinlikle acıkmış olmalısınız" dedi. "Lütfen içeri gelin, size yiyecek bir şeyler hazırlayayım." Üç yaşlıdan biri, kadına, eşinin evde olup olmadığını sordu. Kadın, eşinin biraz önce çıktığını, şu anda evde olmadığını söyledi. Yaşlı adam, başını iki yana salladı: "Eşiniz evde değilse, biz de davetinizi kabul edemeyiz" dedi. Aksam eşi geldiğinde kadın, karşı kaldırımdaki yaşlı adamlarla arasında geçen konuşmayı anlattı. "Senin evde olmadığını öğrenince, içeri girmek istemediler" dedi. Yaşlı adamların bu davranışlarını öğrenince, kadının eşi üzüldü. "Bir bakıversene dışarı" dedi. "Hâlâ oradalarsa, şimdi davet edebilirsin eve." Kadın kapıyı açar açmaz, karşı kal
SEDEF ÇİÇEĞİ             Mahkeme salonunda, seksenlerindeki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı. Adam inatçı bakışlarla suskun, Nine'nin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözleri ve keskin çizgileriyle bıkkın bakışları süzüyordu etrafını... Ve hakimin tokmak sesiyle sustu uğultu ve tok sesiyle, sözü yaşlı kadına verdi, hakim...      "Anlat teyze neden boşanmak istiyorsun...?" Yaşlı kadın derin bir nefes çektikten sonra baş örtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı... "Bu herif yetti gari, 50 yıldır bezdirdi hayattan..."             Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu mahkeme salonunda... Sessizlik bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu, kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış 50 yılın ardından... Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı, kadın neler diyecekti.. Herkes onu dinliyordu.. Yaşlı kadının gözleri doldu... Ve devam etti...             "Bizim bir sedef çiçeği vardı, çok sevdiğim...
TAŞÇI             O, yoksul bir taşçıydı. Her gün kayaları parçalıyordu. İşi çok ağırdı; ama çok az aylık alıyordu. Bu yüzden hayatından hiç memnun değildi.             "Ben başkalarından daha çok çalışıyorum!" diye düşünüyordu.             "Benim işim onlarınkinden ağır ve ben onlardan daha az kazanıyorum. Zengin olmak istiyorum. Biraz dinlenirim ve güzel elbiselerim olur " O anda gökten bir melek indi. Ona,             "Zengin olacaksın, güzel elbiselerin olacak" dedi.             Taşçı hemen zengin oluverdi. Artık onun da güzel elbiseleri vardı ve bir iş yapmak zorunda da değildi.             Günün birinde kral onu sarayına davet etti. O, sarayın güzelliğine hayran oldu. Kral ondan daha zengindi. Bu yüzden üzüldü.             "Ben de kral olmak istiyorum" dedi. Gökten bir melek geldi ve onu kral yaptı. Şimdi bütün gün hiç çalışmıyordu.             Çok sıcak bir gündü. Güneş ışınlarını saçıyor, yeryüzü yanıyor mu yanı